SAHTE DİPLOMA SKANDALI; KURUMSAL YOZLAŞMANIN VE KURUMSALLAŞMIŞ HUKUKSUZLUĞUN BİR YANSIMASIDIR.
Bazı suçlar her ne kadar adi suç çehresinde olsa da ihlal ettiği değer yargıları ve yönetsel yozlaşmanın aldığı biçimleri dışa vurması açısından bir suçtan çok daha fazlasını ortaya sermektedir. Ülkemizde ortaya çıkan sahte diploma ve e-imza skandalı da tam olarak böyle bir vakadır. Emeği, fırsat eşitliğini, gençlerin tüm zorluklara rağmen diri tutmaya çalıştığı umudunu; hukukun, liyakatin ve devletin anayasal temellerini hedef alan bu anlayış ve bunun ortaya çıkardığı çete, kurumsallaşmış hukuksuzluğun ve yozlaşmanın tüm izlerini üzerinde taşımakta ve ülkemizi her geçen gün daha dibe çekmektedir.
Eylül 2024'te Yıldız Teknik Üniversitesi'nde bir üniversite görevlisinin şifresinin ele geçirilmesi yoluyla en az 8 kişiye sahte diploma düzenlenmesiyle ortaya çıkan bu skandal, sonrasında daha da genişlemiştir. ÖSYM'nin sınav sistemine yasa dışı yollarla sızılarak bazı adayların sınav puanlarının usulsüz biçimde yükseltildiği belirlenmiştir. Yine bu şebekenin, çeşitli elektronik sertifika firmalarına sahte kimliklerle sızıp kamu görevlileri adına e-imzalar üreterek devletin bilişim sistemlerine yetkisiz erişimler sağladığı ortaya dökülmüştür. Bu yöntemlerle, sahte belgeler sayesinde emniyetten bürokrasiye ve akademiye kadar kritik pozisyonlara dahi atanmalar yapıldığı tespit edilmiştir. Bu artık kelimelerle açıklanamayacak, ülkenin adeta resmini çeken, siyaset bilimi, suçla mücadele ve kamu yönetimi açısından akıl almaz bir veriyi ifade etmektedir.
Tüm bunlarla birlikte yakın dönemde gerçekleştirilen operasyonlarda 57 sahte üniversite diploması ve 108 sahte sürücü belgesi ele geçirilmiştir. Bu suç şebekesi ayrıca 6 Şubat 2023 depremlerinde hayatını kaybeden bazı avukat meslektaşlarımızın kimlik bilgilerini kullanarak sisteme sahte mezuniyet kayıtları eklediği ortaya çıkmıştır.
Ne akla ne de vicdana sığan bu olgu, toplumsal çürümüşlük ve ahlaki çöküşün ne denli derin olduğunu gözler önüne sermektedir.
Ancak şu yalın gerçek bilinmelidir ki; bu skandalın sorumluları yalnızca sahte belgeleri üreten veya kullanan suçlulardan ibaret değildir; aynı zamanda bu sahteciliğe göz yuman, denetim görevini ihmal eden ve böyle kirli bir ağa zemin hazırlayan anlayış ve bazı kamu görevlileri de bu suçun müşterek failleridir. Gerek kasıt gerekse de ihmalle bu garabete sebebiyet verenler hukuk önünde hesap vermelidir. Soruşturma etkin ve ivedi biçimde gercekleştirilmeli, suç şebekesinin tüm bağlantıları ortaya çıkarılmalı, ağır biçimde tahribe uğramış toplumsal adalet duygusu eksiksiz biçimde tesis edilmelidir. Yargı mekanizmaları; muhalif siyasetçiler, sanatçılar, öğrenciler ve yurttaşları etkisiz hale getirme görevlerinden arındırılarak gerçek suç ve suçlularla etkin biçimde mücadele etme işlevine döndürülmelidir.
Antalya Barosu olarak toplumsal çürüme ve kurumsal yozlaşmanın her yönüyle mücadeleyi, adalet savunusunun mihenk taşı şeklinde değerlendiriyoruz. Gençlerimizin binbir zorlukla okullarını bitirdiği, türlü badireleri atlatarak hayallerindeki diplomalara kavuştuğu ve buna rağmen maalesef geçim ve iş sıkıntısını iliklerine kadar hissettiği bir tabloda; sahte belgelerle ülkemizin geleceğini karartmaya çalışan bu şebeke ve ona varoluş zemini kazandıran hukuk dışı yönetim pratiklerine karşı mücadele etmek; ülkemize, gençlerimize karşı tarihsel ve toplumsal sorumluluğumuzdur. Bu anlamda tüm sorumlular yasa önünde hesap verene ve ülkemiz bu tip şebekelerin doğal yaşam alanı olmaktan hızla çıkarak; anayasal ilkelerin, liyakatin ve insan haklarının eksiksiz biçimde gözetildiği bir yer haline gelene kadar mücadelemiz sürecektir.