EKOLOJİK BİR FELAKETE DÖNÜŞMÜŞ ORMAN YANGINLARI; RANT ODAKLI POLİTİKALARIN, PİYASA MERKEZLİ DÜŞÜNCENİN VE İDARİ İHMALLERİN DOĞAL SONUCUDUR
Bursa, Kahramanmaraş, Karabük, Eskişehir başta olmak üzere ülkemizin birçok yerinde meydana gelen ve kontrol altına alınamayan orman yangınları; halkımızın yerleşim yerini yok etmekte, doğal varlıklarımızı ortadan kaldırmakta ve bir bütün olarak tüm canlı yaşamını tehdit eder bir boyuta ulaşmaktadır. 22 Temmuz 2025 tarihinde Eskişehir'in Seyitgazi ilçesinde meydana gelen orman yangınında, 5'i Orman Genel Müdürlüğü işçisi ve 5'i AKUT gönüllüsü olmak üzere 10 yurttaşımızın hayatını kaybetmesinin acısı dinmeden, yangın bölgelerinden yüreğimizi yakan ve dehşet uyandıran görüntüler kamuoyuna yansımıştır.
Bu acı kayıpların yalnızca bir "doğal afetin" sonucu olmadığını vurgulamak gerekmektedir. Yaşananlar, ihmaller zincirinin ve yıllardır süregelen yapısal eksikliklerin yakıcı bir sonucu olarak tezahür etmektedir. Yerleşim yerleri yok olan yurttaşlarımızın, orman içindeki canlarımızın, yitip giden her bir ağacın ve bir bütün olarak ekosistemin tamamının bu dehşeti tekrar tekrar yaşamaması için, olguları gerçek adıyla anmamız, ihmal ve yapısal sorunları tüm gerçekliğiyle tespit etme sorumluluğumuz bulunmaktadır.
Orman yangınlarına müdahale edecek ekiplerin gerek ekipman gerekse de eğitsel anlamda yangınlara en etkili biçimde müdahale edecek donanımla yapılandırılması bir zorunluluğu ifade etmektedir.
Orman Genel Müdürlüğü'nde istihdam edilen yangın işçileri, İŞKUR üzerinden yapılan başvurular sonucu kura yöntemiyle belirlenmekte, işe alınanlar yalnızca hızlandırılmış eğitimler aracılığıyla görevlendirilmektedir. Eğitimler çoğu zaman kıdemli personelin bilgi aktarımı ile sınırlı kalmakta, sistematik ve sertifikalı bir eğitim altyapısı bulunmamaktadır. Bu olgunun yanında yangınlara müdahale eden işçilere yanmaz kıyafet, yüz maskesi, yanmaz battaniye, bot ve oksijen tüpü verilse de, bu malzemelerin çoğunun eksik olduğu ya da standartlara uygun bulunmadığı bilinmektedir. Seyitgazi'de hayatını kaybeden bazı işçilerin yangına yalnızca tişörtle müdahale ettiği, bazı araçlarda taşınabilir oksijen sistemi bulunmadığı, koruyucu giysilerin bağımsız test sertifikalarının olmadığı tespit edilmiştir. Bu hususun yanında yangın sahasında yer alan ekipler, eksik personelle sevk edilmekte ve farklı illerden gelen ekiplerin telsiz sistemlerine dahil olamaması gibi ciddi iletişim sorunları yaşanmaktadır. Komuta merkezleriyle bağlantı kopmakta, frekans uyumsuzlukları nedeniyle sahada koordinasyon sağlanamamaktadır. Karşılaştırma açısından belirtmek gerekir ki, kısa süre önce Antalya'daki yangına müdahale eden Azerbaycan ekipleri, alev dayanımlı kıyafetler, konum takibi yapan cihazlar ve anlık sağlık izleme sistemleriyle sahaya inmişken, burada işçilerin hâlâ “orman" yazılı fosforlu yeleklerle ve ilkel donanımlarla görevlendirildiği kamuoyuna yansımış yapısal sorunların yalnızca bir kısmını temsil etmektedir.
Çevre hakkı; Anayasasının 56'ncı maddesinde "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların görevidir." şeklinde düzenlenmiştir
İlgili maddede çevre hakkının yaşam hakkıyla iç içe olarak düzenlendiği ve ormanların korunması bakımından devlete pozitif yükümlülük yüklediği görülmektedir. Yine Anayasanın 169 ve 170. maddelerinde de devletin ormanların korunması ve gözetilmesi ile mutlak biçimde yükümlendirildiği görülmektedir. Bu hüküm sadece soyut bir temenniyi göstermemekte, idareye somut ve aktif bir sorumluluk yüklemektedir. Ancak bu anayasal görev, gerek önleme gerekse müdahale süreçlerinde sistematik olarak yerine getirilmemektedir. Orman Kanunu, Çevre Kanunu, Ulusal Afet Risk Azaltma Stratejileri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi ulusal ve uluslararası belgeler çevre yönetiminde planlama, katılım ve hesap verebilirliği zorunlu kılmaktadır. Buna rağmen, 2018 yılında kapatılan Orman Yangın Eğitim Merkezi, afet öncesi eğitim ve planlama kapasitesinin yok edilmesinin simgesi niteliğindedir.
Ayrıca daha önce İzmir'de yaşanan ve bir orman işçisinin hayatını kaybettiği yangının ardından; yangınla mücadelede görevli tecrübeli personelin görev yerlerinin değiştirilmesi, emekliye sevk edilmesi, yerlerine yeterli ve nitelikli iş gücünün alınmaması; bilimsel planlamaların, risk haritalarının ve önleyici projelerin yapılmaması, ayrıca ekipman eksikliklerinin giderilmemesinin bu felaketlerin büyümesine zemin hazırladığı uyarısında bulunmuştuk. Aradan geçen süre zarfında, 2023 yılında yaşanan benzer felaketlere karşın yaşananlardan ders alınmadığı; ormanlara, meralara ve zeytinlere yönelik ana idari ve siyasi motivasyonun bu çevresel değerlerin madenciliğe ve ranta açılmasının formülleri üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.
Yaşanan felaketler her şeyden önce canlı yaşamını, ekosistemi ve yurttaşlarımızı merkezine almayan rant odaklı ve piyasa merkezli düşünce sisteminin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Tüm bu ihmallerin ve sorumsuzluğun sonucu olarak meydana gelen yangınlarda ormanlarımız, yurttaşlarımız ve bir bütün olarak tüm canlı yaşamı olumsuz etkilenmekte telafisi olmayacak tahribatlar meydana gelmektedir.
Yangınlar yalnızca insanların canını değil, aynı zamanda sayısız canlı türünü, yaşam alanlarını, yerel iklimi ve ekolojik dengeyi geriye döndürülemez biçimde yok etmektedir.
Bu anlamda yapılması gerekenleri somut bir çağrı metni aşağıda maddeler halinde yinelemeyi uygun buluyoruz :
-Yangınla mücadele birimlerinde çalışan tüm personele yönelik sertifikalı, bilimsel ve uygulamalı eğitimler verilmesi zorunlu hale getirilmelidir.
-Yangın söndürme ekipmanları evrensel standartlara uygun şekilde sağlanmalı, bağımsız test süreçleriyle denetlenmelidir.
-Personel eksikliği giderilmeli, iş gücü kura yerine liyakat ve yetkinlik esasına göre belirlenmelidir.
-İletişim ve komuta sistemleri tek merkeze entegre edilmeli, frekans
uyumsuzlukları giderilmelidir.
Orman Yangın Eğitim Merkezleri yeniden açılmalı, afet öncesi planlama, tatbikat ve risk haritalaması yasal zorunluluk haline getirilmelidir.
-İhmali bulunan kamu görevlileri hakkında etkin idari ve cezai soruşturma süreçleri başlatılmalı; cezai sorumluluk uygulamaları gecikmeden hayata geçirilmelidir.
Antalya Barosu olarak, çevre hakkının yalnızca bireylerin değil, tüm toplumun ve bir bütün olarak ekosistemin tüm unsurlarının ortak varlığını yansıttığı bilinciyle hareket ediyoruz. Hukuk devletinde çevreyi korumak, sadece bir vicdani sorumluluk değil, aynı zamanda anayasal bir yükümlülüktür.
Bu nedenle;
Orman yangınlarında kamu yönetiminin sorumluluklarını yerine getirmemesinin takipçisi olacağımızı,
Hayatını kaybeden yurttaşlarımız ve yok edilen orman ekosistemine ilişkin hukuki sürecin insan hakları bağlamında sürekli izleneceğini,
İdari ve cezai sorumluluğu olanların hukuk önünde sorgulanması için gereken girişimlerde bulunulacağını kamuoyuna saygıyla duyururuz.