BASINA VE KAMUOYUNA
Tarih: 23.06.2025 | Okunma Sayısı: 7

ZEYTİNLİKLERİN MADENCİLİK FAALİYETİNE AÇILMASI MİLLİ SERVETİN TAHRİBİ NİTELİĞİNDE BİR EKOKIRIMDIR.



TBMM'ye sunulan "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" içinde yer alan 11. madde ile zeytinlik alanlarda madencilik faaliyetlerine izin verilmesi yönündeki düzenleme kabul edilmiştir. Bu düzenleme ile tapuda zeytinlik olarak kayıtlı alanlarda maden arama ve işletme faaliyetleri yürütülebilecek, zeytinlikler kamulaştırılarak başka alana taşınabilecek, ÇED süreçleri hızlandırılarak proje otomatik onaylanabilecek ve orman alanlarında madencilik kolaylaştırılabilecektir.

Bu düzenleme mevcut 3573 sayılı "Zeytinciliğin Islahı Kanununun" amacı ile çevrenin korunmasına ilişkin uluslararası düzenlemelerle açıkça çelişmektedir. Bu düzenlemeler zeytinlik alanların özel statüsünü ortadan kaldırmak suretiyle zeytinliklerin keyfi biçimde yok edilmesi niteliğindedir. Maden şirketlerinin kâr ve rantı uğruna doğal varlıkların yok edilmesi anayasal çevre hakkının da ihlali anlamına gelmektedir.

Çevre hakkı Anayasanın 56. maddesinde "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir." hükmü ile çevreyi devlet ve yurttaşlar için öncelikli bir koruma alanı olarak belirlenmiştir. Bu düzenleme, Anayasanın 45. maddesi kapsamında tarım arazilerinin ve doğal varlıkların amaç dışı kullanımının engellenmesini öngörmektedir. 
Buna haliyle zeytinlik alanlarda madenciliğe izin veren yasa öncelikle Anayasanın 45 ve 56. maddelerinin emredici hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir. Yasa bu haliyle 3573 Sayılı Zeytincilik Kanununun 20. maddesinde yer alan "Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara 3 km mesafede... kimyevi atık bırakan tesis yapılamaz ve işletilemez" düzenlemesini de örtülü olarak işlevsiz hale getirmektedir. Bu minvalde zeytinlik alanlarda kimyasal veya toz-dumanlı faaliyet yapılmasının önü açılmaktadır. Dolayısıyla ilgili yasa maddeleri Anayasa ve yürürlükteki çevre mevzuatını yok saymaktadır.

2023 yılında UNESCO, Türkiye'nin geleneksel zeytin yetiştiriciliğini "Korunması gereken somut olmayan kültürel miras" şeklinde tescil etmiştir. Yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktarılan budama, toplama ve yağ sıkma yöntemleri ile zeytinle ilgili toplumsal gelenekler böylece uluslararası koruma altındadır. Bu nedenle zeytinlikler, sadece bir tarım arazisi değil, milli tabiat varlıklarıdır. Diğer yandan madencilik faaliyetleri yapısı gereği, ağır metal salınımı yapan bir faaliyet olarak doğada kalıcı yaralar açmaktadır. Bu husus yeraltı sularını da olumsuz etkileyerek sulama ve içme suları için de geri dönüşü olmayan bir zarar potansiyeli içermektedir.

Yaşam alanlarımızı ve doğal varlıklarımızı sadece kâr aracı olarak görmek, çevresel sürdürülebilirliğe tümüyle aykırı bir yaklaşımdır. Küresel ölçekte giderek artan çevreyi koruyucu nitelikte düzenlemelere karşın, bu yasa ile doğal varlıklar sermayenin hizmetine sunulmak istenmektedir. Ekolojik adaletin bu denli yadsınması, milli servetin yok edilmesi, sadece bugüne değil gelecek kuşaklara karşı da yapılmış bir ihlal niteliğindedir.
Bir kez daha vurgulamak isteriz ki; doğa tahribatı yalnızca ekonomik bir sorun değil, etik ve hukuki bir meseledir. Bu minvalde maden şirketlerinin çevre üzerinde bu denli sınırsız bir yetki kullanması, hukukun üstünlüğüne ve çevre hakkına esaslı biçimde aykırılık teşkil etmektedir.

Antalya Barosu, sağlıklı çevre ve gelecek nesillerin yaşam hakkını tehdit eden bu yasaya, ekolojik adaleti merkezine alan bir tutumla karşı çıkmakta ve itirazlarını açıkça ifade etmektedir. Bu çerçevede hukuk mücadelemizi sürdüreceğimizi ve bu doğal mirasın savunucusu olmaya devam edeceğimizi kararlılıkla yineliyoruz.

Kamuoyunun bilgisine sunarız.

ETKİNLİK TAKVİMİ

15.09.2025
AV. ALİ ÇAĞDAŞ BOZANER
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.