BASINA VE KAMUOYUNA
Tarih: 22.06.2025 | Okunma Sayısı: 36

 

POLİS DEVLETİNDE BİR TUTUKLAMA GEREKÇESİ: 'SUYUNUN ISINMASI'


Son günlerde yaşanan hak ihlallerine her geçen gün bir yenisi eklenmektedir. Gazeteci Fatih Altaylı bir televizyon kanalında kullandığı ifadelerden kaynaklı TCK'nın 310. maddesi kapsamında Cumhurbaşkanına tehdit iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştır. Bu gözaltının, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral'ın sosyal medyadan yaptığı "Suyun ısındı Fatih" şeklindeki açıklamasının hemen ardından gelmesi, yargı süreçlerinin siyasi müdahalelerle nasıl şekillendirildiğinin açık bir tezahürü niteliğindedir.

En başta usul hukuku açısından söylenmesi gereken; kimliğinin tespitinde tereddüt olmayan, kamuoyunca yakından tanınan bir gazeteciye, CMK m.98 uyarınca çağrı usulü uygulanmaksızın, şartları oluşmadığı halde yakalama ve gözaltı işlemi yapılması açıkça hukuka aykırı bir işlemdir.

İfade özgürlüğü Anayasanın 26. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne göre siyasetçiler özel kişilerin aksine basının ve halkın yakından denetimine açık olmayı ve kamuoyunca tanınan bir kişi olmayı bilerek tercih etmekte ve bu nedenle kendilerine yöneltilen eleştirilere daha geniş bir hoşgörü göstermek durumundadır. 
Yine Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir.

Bu anlamda kişilere yönelik doğrudan tehdit veya hakaret içeriği taşımayan yorum ve değerlendirmelerin, Türk Ceza Kanununun 2. maddesinde düzenlenen kıyas ve genişletici yorum yasağına aykırı biçimde benzetme yoluyla bir suçun kapsamında mütalaa edilmesi ifade özgürlüğünün ağır bir ihlali niteliğindedir. Bu bağlamda gazeteci Fatih Altaylı'nın açıklamalarının, TCK m.310/2 kapsamında Cumhurbaşkanına yönelik fiili bir saldırı olarak yorumlamak, Anayasanın 38. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz" kuralına da açıkça aykırıdır.

Bir ifadenin, siyasi iktidar açısından rahatsız edici olmasıyla ifadelerin suç teşkil etmesi birbirinden farklı durumları ifade etmektedir. Evrensel hukukun ilke ve prensiplerine aykırı biçimde her türlü eleştiri ve değerlendirmenin kişi hürriyetine yönelik müdahalenin gerekçesi haline getirilmesi, demokratik bir hukuk devletinde kabul edilemeyecek bir olgudur. Bağımsızlık temelinde hareket etmesi gereken yargı organlarının, idari makamlarda görev alan yüksek bürokrat ve yöneticilerin sosyal medya üzerinden yönlendirmesi ile harekete geçmesi, kuvvetler arasında açıkça fonksiyonel bir tahakkümü de temsil etmektedir. Hem genel anlamıyla hem de gazeteci ve basın mensupları özelinde, ifade özgürlüğüne yapılan her keyfi müdahale, halkın bilgi alma hakkına da ağır bir müdahale anlamına gelmektedir. Hukukun evrensel ilkelerine ve Anayasanın ruhuna aykırı bu girişimlere karşı yargı bağımsızlığını ve temel hak ve özgürlükleri korumak için sonuna kadar mücadele edeceğiz. 2024 yılında Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Yemen ve Venezuela'nın ardından 158. sırada yer alan ülkemizde, ifade hürriyetinin ve basın özgürlüğü önündeki engellemelerin artık Anayasanın 14. maddesine aykırı olarak meşru zeminden çıktığı ve bir hakkın özünü ortadan kaldıracak seviyeye ulaştığı izahtan varestedir.

CMK'nın 100. maddesinde tutuklama sebepleri tahdidi şekilde belirlenmiştir. Şartları oluşmaksızın yapılan keyfi tutuklamalar, temel hak ve özgürlüklerin ihlali niteliğinde olup, kabul edilmesi mümkün değildir.

Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen, Anayasayı uygulamakla yükümlü makamların hak ihlallerini sistematik hale getirmesinin, bir Anayasa hukuku kavramı olan "Anayasasızlaştırma” durumunu ortaya çıkardığı açıktır. Antalya Barosu olarak bu durumu kabul etmediğimizi, temel hak ve hürriyetlere yönelik zincirleme ihlaller son buluncaya ve demokratik bir hukuk devletinde olması gereken standartlara kavuşuluncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız.

ETKİNLİK TAKVİMİ

15.09.2025
AV. ALİ ÇAĞDAŞ BOZANER
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.