İSRAİL'İN MADLEEN İNSANİ YARDIM GEMİSİNE MÜDAHALESİ ULUSLARARASI HUKUK NORMLARINA AÇIKÇA AYKIRI OLUP GAZZEYE YÖNELİK SÖMÜRGECİ VE İŞGALCİ POLİTİKALARININ UZANTISI NİTELİĞİNDEDİR
8 Haziran 2025 tarihinde Gazze'ye insani yardım taşıyan “Madleen" adlı sivil gemiye uluslararası sularda İsrail tarafından askeri müdahalede bulunulmuştur. Tamamen insani amaçlarla yola çıkan ve aralarında uluslararası insan hakları savunucularının da bulunduğu bir yardım gemisinin zor kullanılarak durdurulması ve gemide bulunan 12 aktivistin alıkonulması, uluslararası hukukun temel ilkelerinin apaçık bir ihlali niteliğindedir. Barışçıl bir yardım gemisine yapılan bu saldırı hiçbir meşru güvenlik gerekçesiyle açıklanabilecek nitelikte değildir. Bu eylem hukuk dışı olduğu kadar insanlık vicdanını derinden yaralayıcı bir unsur taşımaktadır. Zira insani yardım ulaştırma hakkı; uluslararası insancıl hukukun koruması altındadır. Sivillere yönelik yaşam malzemeleri ve tıbbi yardımların engellenmesi, uluslararası hukukun ağır ihlallerinden biri olarak tezahür etmektedir. Uluslararası insancıl hukuk uyarınca ihtiyaç halindeki sivillere yardım ulaştırılmasının kasıtlı olarak engellenmesi açık bir savaş suçudur. Dolayısıyla bu müdahale ancak İsrail tarafından Gazze'ye yöneltilen, askeri pratiklere dayanan, kural tanımaz işgal ve sömürgecilik politikalarıyla açıklanabilir durumdadır.
Öte yandan, Gazze Şeridi'ne yönelik İsrail ablukası da hukuk dışı ve bir halkı topyekun cezalandırma anlamı taşımaktadır. İsrail'in yıllara yayılan ve son dönemde iyice keskinleşen, Gazze'yi karadan, havadan ve denizden kuşatma politikası; 2,3 milyon sivilin gıda, ilaç, temiz su, elektrik gibi en temel ihtiyaçlara erişimini ortadan kaldırarak bölgede ağır bir insani krize yol açmış vaziyettedir. Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş, Gazze üzerindeki bu tip uygulamaları daha öncesinde uluslararası hukuka aykırı bir insanlık dışı uygulama ve Filistin halkına yönelik kolektif ceza olarak tanımlamıştır. 1949 tarihli Dördüncü Cenevre Sözleşmesinin 33. Maddesinde "Hiçbir koşulda sivillerin topyekûn cezalandırılmasına izin verilemez" hükmünü düzenleyerek, toplumlar için toplu cezalandırma anlamına gelebilecek, savaş hukukuna aykırı bu tip yöntemleri yasaklamıştır. Bu yasağın açıkça ihlal edilmesi, Gazze halkını topluca cezalandırmayı amaçlayan abluka rejimi ve bu ablukanın parçası olarak insani yardımların engellenmesi hususlarının; İsrail'in Filistin üzerindeki sömürgeci politikalarından ayrı yorumlanabilmesi mümkün değildir.
İsrail askeri kuvvetleri süreç içerisinde Gazze'de son derece yoğun ve ölçüsüz bir bombardıman kampanyası yürütmüş, bu saldırılar sonucunda on binlerce sivil hayatını kaybetmiş, binlerce çocuk öldürülmüş ve yaşam alanları yerle bir olmuştur. Sivil yerleşim alanlarına yönelik ayrım yapılmaksızın güç kullanımı, alt yapı ve sağlık hizmetlerinin kasten tahrip edilmesi, gıda, su, elektrik ve yakıtın kesilmesi yoluyla sivillerin yıldırılması gibi uygulamalar, Cenevre Sözleşmelerinin ağır ihlali niteliğinde olup savaş suçu kapsamına girmektedir. İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği bu eylemler, insanlığa karşı suç teşkil eden uygulamalara varan bir zulüm boyutuna ulaşmış durumdadır.
"Madleen" gemisine yönelik askeri müdahale, tüm bu hukuki değerlendirmeler ışığında yapılan ihlaller zincirinin bir halkası olarak tezahür etmiştir. Ayrıca mazlum ve muhtaç durumdaki bir halka yardım etmekten başka amacı olmayan bir girişimin zorla engellenmesi uluslararası toplumun ortak vicdanını yaralayan bir sömürgeci pratiği temsil etmektedir.
Filistin üzerindeki sömürgeci politikalara son verilmesi gerekmektedir. Filistin halkının bağımsızlığı dışında herhangi bir uluslararası formül, bu insanlık dışı müdahalelerin sürekliliğiyle sonuçlanacaktır.
Hiçbir devletin, kendisini uluslararası hukukun üstünde tanımlayarak insani girişimleri askeri zorbalıkla bastırmaya hakkı bulunmamaktadır. Filistin halkı uzun süredir sistematik bir şekilde yerinden edilme, kuşatma, ayrımcılık ve şiddete dayalı bir baskı rejimi altında yaşamaktadır. Hiçbir meşru müdafaa zemini bulunmayan, hukuki ve vicdani herhangi bir dayanağı olmayan bu müdahalelerin son bulması bir bütün olarak tüm toplumların sorumluluğundadır. Uluslararası insan hakları kuruluşları, İsrail makamlarının Gazze'deki askeri harekâtlarında ayrım gözetmeyen ve orantısız saldırılar gerçekleştirdiğini ve Gazze halkını toplu cezalandırmaya varan uygulamalara maruz bıraktığını daha önce birçok defa vurgulamıştır. Bununla birlikte İsrail uluslararası hukuktan kaynaklanan sorumluluklarını ihlal etmekte ve sivilleri hedef alan hukuk tanımaz bir politika izlemeyi sürdürmektedir. Dolayısıyla başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm uluslararası
kurum ve kuruluşlar ile devletlerin bu zulme dur denmesi adına sorumlu davranması ve hukuki mekanizmaları ivedilikle harekete geçirmesi artık açık ve net bir zorunluluktur.
Bu sebeple başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm ulusal ve uluslararası kurum, platformları, insan hakları ve sivil toplum örgütlerini bu hukuksuz, insanlık ve savaş suçu üreten askeri politikalara karşı seferber olmaya ve uluslararası hukuk mekanizmalarını harekete geçirmeye davet ediyoruz.
Avukatlık Kanununun 76. ve 95. maddeleri gereğince Barolar; hukukun üstünlüğünü, adaleti ve insan haklarını korumak ve savunmakla mükelleftir. Bu çerçevede, dünyanın neresinde olursa olsun ağır bir hak ihlali yaşandığında ve özellikle savunmasız halklara zulmedildiğinde sesimizi yükseltmek, hukuki ve vicdani bir zorunluluğu ortaya koymaktadır. Gazze Şeridi'nde yaşanan insanlık dramı ve temel hak ihlalleri karşısında uluslararası toplumun daha fazla sessiz kalmaması ve bu utanca ortak olmaması gerekmektedir. İsrail'in hukuk dışı abluka ve saldırılarına derhal son vermesi, "Madleen" gemisindeki barışçıl aktivistlerini koşulsuz serbest bırakması ve Gazze'ye insani yardımların engelsiz şekilde ulaştırılması sağlanmalıdır. Baromuz, Filistin halkının yanında olmaya ve onların adalet arayışına uluslararası hukuki zeminde de destek vermeye kararlıdır. Antalya Barosu olarak insanlığın ortak vicdanını yaralayan bu hukuksuzluklara karşı durmaya ve zulme uğrayanların sesini duyurmaya devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla bildiririz.